Aşka da Cemre Düşse

sonerarica

Bahar mevsiminin kuş seslerine karışmış ısınmakta olan havaları ve de uzamakta olan gündüz saatlerinin müjdesini veren işaretler sırayla havaya, suya, toprağa (bu sırayı karıştırmış olabilirim, hava ile başladığına eminim ama zaten konumuz tabiat bilgisi dersi değil, bu sıralamanın da bu yazının kaderiyle alakası yok) düştü. Artık üzerimize çöken her türlü rehavet yaratan duygu ve olgudan sıyrılmaya hazırız… Hatta hazır olmak zorundayız… ya da uyum yasalarına aldırmayıp, inadına kendi kışınızı yaşatmaya, yaşamaya devam edin edebilirseniz.

 

     Oysaki bilim adamları gün ışığının insan psikolojisi üzerindeki etkilerini anlatıp dururlarken, bundan faydalanmak lazım… Yoğun ve sebebi tayin edilemeyen depresyon vakalarında mevsim kışsa önce suni güneş ışıkları dolu odalara girilmeleri öneriliyor depresyondayım diyene… Demek ki neymiş.. Bahar ve bahara bağlı gün ışığı ruha avantajları ile geliyormuş ve de bunun habercisi kimmiş… Birer hafta arayla düşen cemreler…

 

     Bahar gelince nereden kaynaklandığını bilmesek, üzerinde düşünmesek de vücudun ritminde değişiklikleri hemen fark ediyoruz, yeniye adapte olma süreci…

 

     Baharın bahar olabilmesi için havanın, suyun, toprağın da uyum sağlaması lazım bu yeniliğe. Gerekli malzemeyse bir miktar cemre…reçete gibi değil mi?.

 

     Şimdi ben aşkın en olması gerektiği halde ihmal edildiği, beslenmediği, yaşanması zorunlu haliyle yaşanamadığı için cemre bombardımanına tutulmasını diliyor ve öneriyorum… Dileğim Tanrıdan, önerim ise size (tabi ki kendimi de siz dediğim guruba katıyorum, yoksa bir şey halledebilmişte size öneriyor değilim).

 

     Bunu öneriyorum çünkü aşk kendi doğası içinde oluşup büyümesi söz konusu bir olgu olmasına rağmen –ki bu haliyle daha görkemli bir duygu– özellikle son beş yıldır gözlemlediğim kadarıyla artık aşkın ders gibi çalışılabilecek ve kaliteli olarak yaşanması için ilgili egzersizlerin yapılabileceği bir duygu konusu olduğuna inanıyorum.

 Buna durup dururken karar vermedim tabii ki, ‘aşk yok artık’, ’kimsenin aşkı uzun sürmüyor’ vb şikâyetleri o kadar çok duydum ki bahsettiğim sürede, hata biraz daha öncesinden itibaren, bir de bunların üzerine ‘Lale Devri Çocukları ‘ şarkısı çok sevilince, problemin sağlaması kendiliğinden yapılmış oldu… Çok sevilen şarkı sözlerinin toplumun o günlerdeki hislerine tercüman olduğunu düşünürsek her şey alenen ortada (yani ben bir şey keşfetmedim, insanlar kendilerini bilerek ve de isteyerek ele verdiler)

 

     Bu böylemi devam edecek hiç onaylamıyorum, tavsiye de etmiyorum… Don Kişot gibi hayali değirmenlere saldırıyor durumda da kalmayı tercih etmem, yürekten inanıyor, inanmak istiyorum, inancıma da sahip çıkacağım.

 

     Tanrı kullarının iyiliğini ister, niye mahrum etsin onları aşkı yaşayabilme şanslarından. Ona isyan edecek bir şıkkımız yok, tıpkı havayı, suyu, toprağı kirlettiğimiz gibi aşkı ellerimizle biz kirlettik. Hadi toprak, su ve hava için kalabalık guruplar halinde hareket edersek daha etkili sonuçlar alırız gerçeğini kabul edelim ama aşk o kadar subjektif bir konu ki kendi dünyamızdakini düzeltmek için sadece kendi çabamıza ihtiyaç var.

 

     Tanrı, hava, su ve toprak için cemreleri organize etmiş zaten, kalbimize düşebilecek cemreye biz karar verebiliriz, düşünsenize doğaya düşen cemrelerle doğada meydana gelen o muhteşem değişimlerin kalbimize düşüreceğimiz cemre ile aşk ta meydana geldiğini… Birazcık kıpırtı ile bile daha yaşanabilir hale bürünen hayat ne hale gelir.

 

     Bence Tanrı istiyor, karar sizde……. Düşürün şu sonuncu cemreyi aşka..

Cevapla


Warning: shell_exec(): Cannot execute a blank command in /home/sonerarica.net/public_html/wp-content/themes/soner-arica/footer.php on line 2